
Haftasonu ailemi ziyarete gittim. Babam, her zamanki gibi bahçede oturmuş etrafa gülümsüyordu. Babam ” Parkinson” hastalığının son evresinde, her geçen gün hücreleri biraz daha ölüyor ve her geçen gün hayata biraz daha gülümseyerek bakıyor.
Babalarımız…
Doğduğumuz andan itibaren bizlere kol kanat geren, bir dönem “kahramanımız” olan, aile denen duvarın harcı babalarımız…Her şeyi sessizce karşılayan, çoğu fırtınaları içinde yaşayan ve dışarı vurmayan, bütün samimiyeti ile bilgisini, deneyimini, yol göstericiliğini aktaran babalarımız…
Hayatta keşfedilmesi gereken en önemli insan “baba”dır o yüzden. Kendinizi keşfetmeye babanızdan başlayın mesela, bulduğunuz ipuçlarına şaşıracaksınız. Ben de babamı yeniden, yeniden, yeniden keşfetmek istiyorum.
Hafızası yerindeyken en son ne konuştuk hatırlamıyorum. Bir konu hakkında hayran bırakan yorumlarını en son ne zaman yaptı hatırlamıyorum. En son beni ne zaman sevdi onu da hatırlamıyorum. Ama babamın onuruyla yaşayıp, herşeyi çocukları için yaptığını hiç unutmuyorum.
Babamı her defasında yeniden keşfetmeye çalışıyorum, yüzündeki çizgilerde, gülümsemesinde bir mana arıyorum. Ne yapmamızı isterdi, ne yapmamamızı mesela… Duyguları neydi?, nelerle uğraştı?, gençliği nasıldı? gibi soruları sormak istiyorum ama soramıyorum. Belki sürekli gülümseyerek, son mesajını veriyorsundur bize, “hayat o kadar takılacak bir şey değil” diyorsundur, bilemiyorum.
Bazen onu gördüğüm zaman içimi bir ateş sarıyor, yüreğim yanıyor, kızgınlık kaplıyor içimi. Neden, neden, neden diye haykırmak istiyorum.
Neden sustun ki baba?
Daha dün yanımdayken, sen oku yeterki, öğretmen ol, yanındayım derken, şimdi neden yabancısın baba? Birilerine danışmak isteğimde, deneyimlerinden yararlanmak istediğimde nerdesin baba? Biliyorum sende istemezdin ama…
Konuşmanı özlüyorum baba…
Hıı en çok öğretmen olmamı isterdin ya, bugün “24 Kasım Öğretmenler Günü” ve ben öğretmen oldum baba…
Facebook
Pinterest
LinkedIn
RSS