
Bugün yazıma bir hikaye ile başlamak istiyorum. Çoğu hikayelerde olduğu gibi içinde bir hükümdar var. Ben diyeyim 400 sene önce siz deyin 4000 sene önce yaşamış olan bu hükümdarın huzuruna hemen her gün farklı yeteneklerde insanlar gelir gidermiş. Ama o gün gelen bu kişinin farklı bir yeteneği varmış. Ben diyeyim 40 metre siz deyin 400 metre uzaktan bir ipi atıp iğnenin deliğinden geçirebileceğini iddia etmiş. Tabi ne hükümdar ne de huzurda bulunanlardan hiç kimse buna inanmamış. O güne kadar pek çok şey görmüşler. Hükümdarların etrafında her türden cambaz yaşadığı için burun deliğinden muz geçiren maymunlarla bile karşılaşmışlar. Böylesi bir iddiayı ne görmüşler ne de duymuşlar. Ama bu adam sözünün eriymiş ve iddia ettiği şeyi yapmış. İpliği fırlatıp iğnenin deliğinden geçirivermiş.
Bir insan nasıl olur da böylesi bir işi başarabilir?
Sizleri duyar gibiyim. İşi gücü yok bununla uğraşıyor. “İşsiz!” diyorsunuz.
Neyse hikayemize geri dönelim. 40 metre ya da 400 metre uzaktan bir ipi iğnenin deliğinden geçirmeyi başaran o adama hükümdar 40 altın verilmesini emretmiş, bir de 40 sopa vurulmasını.
Bunu duyan adam da haklı olarak şu soruyu sormuş:
– “Hükümdarım, hediyeyi anladık da, sopa ne oluyor?”
Hükümdar da demiş ki “bu hüner acayip bir hüner. Hiç kimsenin böyle bir şey yapması mümkün değil. Ama, sen böyle bir şeyi yapabilmek için kim bilir kaç sene boyunca uğraştın, didindin. Senin vaktin bu kadar değersiz mi? Bu çabayı, bu uğraşı insanlara faydalı olacak daha güzel bir yetenek edinmek için neden göstermedin?” diye hükmünü vermiş.
İlk başta gayet doğru gibi gözüken bir hüküm. Ama madalyonun her zaman bir de öteki tarafı vardır değil mi?
Peşin hükümler vermeden önce bir de o tarafa bakmak daha adil olmaz mıydı? Sizce de bunu hayatımızın her alanında yapmıyor muyuz?
Bu ne şimdi dediğimiz, bize işe yaramaz gibi gelen şeyler, belki başka kapıları açacaktır. Belki başkalarına ilham kaynağı olacaktır.
Belki her birimizde sadece kendimize ait bazı yetenekler vardır ve başkalarında bu yetenekler olmadığı için bize garip geliyordur. O yüzden de bize “işsiz” denmesin diye bunlardan kaçmaya çalışıyoruzdur.
Mesela onun ipliği iğneye geçirme tekniğinden ilham alan bir başkası kalkıp bir dokuma tezgahı icat edebilir. Bir başkası bunu odaklanma sistemi olarak kullanabilir. Tabi asıl soru tüm bu ilhamın kaynağı olan ilk kişi 40 sopa yedikten sonra bütün bunları düşünmeye cesaret eden olur mu olmaz mı?
Ne kadar herkes gibi olabilmek için ruhsal baskı altındayız aslında. Üniversite hayatımın ilk yıllarında ev arkadaşıma çok özenirdim. Çok güzel yemek yapabiliyor, dergiler okuyor her konu hakkında fikri var diye. Kendimde bu ezikliği görüp, ablama bu konu hakkında duygularından bahsedince beni uyandıracak o sözü söyledi:
-”Herkes kendine özeldir ve herkesin kendine göre yeteneği vardır.” Ve devam etti belki de o senin kadar iyi dans edemiyordur veya bu kadar güzel yazı yazamıyordur…
Düşününce herkesin farklı bir yeteneği var ve önemli olan başkalarına aldırış etmeden sunabilmek. Belki başkasının saçma bulacağı hatta gereksiz ve komik bulacağı o küçük yetenek insanlık tarihine damga vuracak bir icat veya ilham kaynağı olabilir.
“Eski bir deyiş vardır. Bir şeyi görmemeniz onun orada olmadığı anlamına gelmez.”
“Kafamızı indirip yere baktığımızda orada hiç bir şey olmadığını düşünüyoruz. Ve “hiçbir şey” tabirini kullanıyoruz.”
Görmesini bilene her zaman bir şeyler vardır. Kendi elinizde olan küçücük bir şeyin bile çok değerli olduğunu bilin. Sahip olduğunuz yetenek tohumlarının başkaları tarafından ezilmesine izin vermeyin. En azından küçücük bir şeyden, küçücük bir olaydan büyük gerçeklere ulaşabileceğini bilin. Küçüksediğiniz her ne ise bir gün başınıza ı en büyük şey olabileceğini hatırlatmak isterim sadece. Kendi çapında bildiklerini aktarmaya çalışan “küçücük” bir yazar olarak…
Facebook
Pinterest
LinkedIn
RSS